Timur Alp Büyüyor:))

Timur Alp Ağkuş

26 Aralık 2011 Pazartesi

2012 dilek listesi:))

Öncelikle Aşk dolu bir yıl olsun,sevgimiz,aşkımız, neşemiz  büyüsün,katlansın.
Bir küçümen hayatımıza katılsın. Hayatımız şenlensin.
Yeni yıl bize tüm sevdiklerimizle ,bol seyahatli,paralı işlerimizin hep iyi gittiği bir yıl getirsin.

 Sağlık sıhhat hep bizimle olsun. 
Sevdiklerimizle daha sık görüşmek için bir arabamız olsun,ki ben bu olsun istiyorum:))

17 Kasım 2011 Perşembe

and we are THRILLED

Son günlerde ki gündemimin özeti,


Bir bebeğimiz olacak seninle burnu sana, ağzı bana benzeyen.Erkek olursa çok iyi laf yapacak ağzı babası gibi, kız olursa ağzı değil gözleri konuşacak annesi gibi.Kavgalarımız olacak seninle hayır önce anne dedi yok yok baba dedi diye.Erkek olursa annesini daha çok sevecek herkes gibi, kız olursa sen olacaksın ilk aşık olacağı adam.Küçücük elleri ile saracak tüm benliğimizi ismini ben vereceğim, soyadını senin verdiğin gibi.

31 Ekim 2011 Pazartesi

Toros Canavarı - Aziz Nesin

 Oyunu 26 kasım çarşamba günü Kağıthane sadabad sahnesinde izledik.Eşimle daha önce kitabını okudugumuz oyun için cok heyecanlıydık.

Oyunun konusu şöyle;
Nuri Sayaner isimli mülayim bir memur emeklisi, ailesiyle birlikte monoton bir hayat sürmektedir. Aile bir taraftan geçim sıkıntısıyla diğer taraftan onları apartmandan atmak isteyen ev sahibiyle uğraşmaktadır. Tahliye davasını kazanan Sayaner ailesinin sevinci çok uzun sürmez. Ev sahibi, alt ve üst kata yerleştirdiği adamlarla ve çevirdiği türlü oyunlarla apartmanı zindana çevirir. Nuri Bey, ailesinin ısrarları sonucu karakola gidip şikâyetçi olmak zorunda kalır.
Yıllardır aranmakta olan “Toros Canavarı” adıyla nâm yapmış seri katil yerine, emekli memur Nuri Bey polisler tarafından derdest edilir. Nuri Sayaner’in karakola adımını attığı o geceden sonra herkesin kaderi değişecektir…

Aziz Nesin harika yazmış,fakat şehir tiyatroları bunu güzel sahneleyememiş,tek diyebileceğim şey Binnur Şerbetçioğlu performansı muhteşemdi.
Sezona bu oyunla başlamak bana iyi gelmedi.
Mutlaka benimle aynı görüşte olmayanınız çıkacaktır,izleyin tartışalım.
Hadi size iyi haftalar...

10 Ekim 2011 Pazartesi

İskender - Elif Şafak

Elif Şafak kitaplarını okumayı Aşk'tan sonra bırakmıstım.Çünkü peşbeşe o kadar fuzuli kitaplar yazıp piyasaya hiç pahasına satısa cıkarmıslardı ki artık edebiyat zihniyetini yitirmiş olduğunu düşünmüştüm.İskender'i arkadasım hediye etti ve okuyayım dedim,yoksa kesinlikle alıp okuma taraftarı değildim. Kitap töre, cinayet, yasak ilişki gibi şimdilerde cok sahit olduğumuz klasik bir konuyu içeriyor.Roman sonu ile baslıyor aslında ama geri dönüşlü o kadar cok hikaye o kadar cok karakter var ki neden bu kadar detaya girilmiş dedirtiyor.Hele İskender'in yazdığı mektuplar var kitapta ki yazı stili okumayı o kadar zorluyor ki neden başka yazı karakteri kullanmamıslar diye düşünüyosun.Bu kadar karaladım kitabı fakat her zaman ki Elif Şafak sadeliği mevcut kitapta, sadece Elif Şafak okumak için okuyabilirsiniz, ama herkes okuyor, konusuyor ben de okuyayım diyenlerdenseniz veya yazarı ilk defa bu kitabıyla tanıyacaksanız kesinlikle okumayın diyorum.Cok daha güzel ve özel konulara sahip bir sürü kitap var piyasa da onlara zaman ayırın İskender için vakit  öldürmeyin.

Keyifli haftalar ve İyi okumalar diliyorum tüm kitap severlere..


29 Eylül 2011 Perşembe

Önyargılarımızdan kurtulalım, daha cok hayata dokunalım!!

HIV!li yaşayanları ayırmayın!

Uzun yillar yanlis yönlendirmeler ve bilgilendirmelerle korkulan bir durum haline getirilen HIV/AIDS ile ilgili farkindaligi, Sorumlu Blog Hareketi, Pozitif Yasam Dernegi ile birlikte yaratiyor;

Türkçesi "İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü" olan HIV'in bulaşması sonucunda vücudun savunma gücü zayıflar ve birey bazı mikrop ve hastalıklara daha duyarlı hale gelir.

AIDS (Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu) ise tedavi edilmediği durumda HIV’in neden olduğu hastalıklar bütünüdür. Sonuçta birden fazla hastalık veya kanserin ortaya çıkması ile AIDS tablosu oluşur.

1996'dan beri tedavisi mevcut olan bir rahatsizlik olmasina rağmen pek çok HIV pozitifliyi önyargılar, izole etme ve yalnızlaştırma öldürmektedir.

HIV/AIDS ASLA SOSYAL YASAM ile BULASMAZ!!!

Yani;
- Öpüşmek,
- Elele tutuşmak,
- Aynı bardak/kaptan yiyip içemek,
- Aynı banyo ve tuvaleti kullanmak,
- Kondom kullanarak sevişmek,
- Aynı kuaföre gitmek,
- Aynı objelere dokunmakla...BULASMAZ.

Kısaca HIV durumu aynı sosyal yaşam içinde birlikte yaşamaya ve paylaşmaya engel degildir.

Iste bu bilinçlendirme hareketine öncülük yapan bloglar, M.A.C sponsorlugunda "Bize İyi Kalbin Gerek" isimli bir fotograf calismasi icin bir araya geldi. Dilan Bozyel tarafindan cekilen sergi fotograflari, 1-10 Ekim tarihleri arasinda Taksim metro yuruyen merdivenler katinda gezilebilir.

Istanbul'da yasayan ve bu tarihlerde Istanbul'da olacak tum blog yazar ve okurlarini bu sergiye destek vermeye bekliyoruz.

Daha fazla bilgi icin;

Pozitif Yaşam Derneği: http://pozitifyasam.org/

Sosyal Medya Hesaplarımız:
twitter.com/sorumlublog
facebook.com/sorumlublog
www.sorumlublog.com

2 Eylül 2011 Cuma

Acı Çikolata

Acı Çikolata 'yı geçen ahfta bitirdim aslında, fakat vaktim olmadı bloga yazacak.
Laura Esquivel Büyülü gerçeklik akımının yazarlarından biri diğerleri de çok yakından tanıdığımız Paul Auster, gabriel Garcia Marquez, Isabel Allende vs...

Acı Çikolata'da Meksika da yaşayan bir anne ve 3 kızının yaşamı anlatılıyor.Hikayenin büyük bir kısmı ise geleneklere göre evin en küçük kızı evlenmeyerek ölene kadar annesine bakmak zorunda olan Tita'nın ve sevgilisi Pedro'nun aşkı üzerine kurulu..
Çok kısa sürede okunan ve kütüphanemdeki baş köseyi alan içinde yemek tarifleri, aşk öyküleri, kocakarı ilaçları bulunan tefrika romanı mutlaka okuyun diyorum.
Kitabın filmide varmıs fakat sımdılık ben kitabın tadı damagımda ıken izlemeyeceğim.Belki sonra ama siz izlemek istersiniz diye 1993 yapımı bir film.
Size keyifli haftasonu dilerim.Bol kitaplı günler:))







24 Ağustos 2011 Çarşamba

Serenad - Zülfü Livaneli

Bütün Zülfi Livaneli kitaplarını okumus biri olarak beni yine şaşırtmayıp,tadı damağımda kalan hatta sıcağı sıcağına bu düşüncelerimi aktarmam gerektiğini düşündürten bir kitap yazmıs.
Kitap bir romandan ziyade yakın geçmişte unutulan, üstü kapanan bir sürü tarihi olayı da, inceleyerek biz gençlerin tarihimizden bi haber olduğunu yüzümüze tokat gibi çarparak anlatıyor.
Kitabın konusu ; Elinde keman kutusuyla yaklaşık altmış yıl sonra Türkiye'ye gelen 87 yaşındaki Wagner'i, üniversitede rektörlükta halka ilişkiler bölümünde çalışan 36 yaşındaki, eğitimli, modern bir bekar anne olan Maya, Maya'nın ailesindeki tarihi sırlar ve Wagner'in sırları ortaya çıktıkça anılan Nadia'nın, MAri'nin ve Ayşe'nin geçmişte kalan hazin öyküsünü okuyorsunuz..
Kitap dil,din, ırk ayrımı yapmadan sadece insan olabilmeyi vurguluyor,okuyun okutun...

Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.

1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.

Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.

Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz dengesi.(arka kapaktan)








20 Ağustos 2011 Cumartesi

Kitaplığım:)


1 yıl önce bir arkadasım blogunda kitaplığını göster projesi yapmıştı.lik eklemeyi öğrenemediğimden ekleyemiyorum:)
Şimdi bloğunda kitaplığımı görünce bi yadırgadım,lakin şuan karmakarısık olmakla birlikte gördüğünüz boş yerler hatta radyonun olduğu yer dahil heryer dolu..
bu dağın görünen sadece bir kısmı diğer tarafını kitaplığı düzenleyince buraya koyarım:))

herkese bol kitaplı bir haftasonu:=)







Sabahattin Ali / İçimizdeki Şeytan

"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizdeki şeytan yok... İçimizdeki aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..." Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, "insanın içindeki şeytan"a keskin bir bakış.

(Arka Kapaktan)

Ben kitabı epey bekletmiştim biraz daha zamanı var deyip deyip bu zamana kadar okumadım.Kitapsız kalınca ki dört bir yanım kitapla çevrili iken nasıl oluyor anlamıyorum ama oluyor işte buna gitti elim ve okumaya caşladım.Acıkcası ben en cok Kürk Mantolu Madonna'yı sevmişim.Bu kitaptan etkilendim sadece; altı çizili bir sürü paragrafım cumlem var.
örneğin; 

ahmaklık sade ahmaklara değil, akıllı olduklarını sananlara da hükmediyor!"

Hiçbir insan seven bir insanın karşısında alakasız olamaz.

İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır.

İçimizdeki Şeytan;İnsanın kendi iç çelişkileriyle ve mükemmel olan zekasını nasıl çürüttüğünü romanın sonunda okuyucu cok ıyı ıdrak edebılıyor.Ben bile iç dünyamı gözden geçirdim.o kadar diyim siz anlayın arkadaşlar..

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Ben varım! Ya Siz

Noraashira'a bunu bizlere duyurduğu için teşekkürler..
 
Ben varım ya siz!

Ne kadar cok paylaşılırsa O kadar çok çocuk sevinir.


Haydi durmak yok.. 

300 ÇOCUĞUMUZA HEDİYE EDECEGİMİZ BAYRAMLIKLARLA BAYRAM SEVİNCİ YAŞATALIM...

Behçet Uz ve Ege Üniversitesi Çocuk Hastanelerinde tedavi gören çocuklarımızı sizlerin de destegiyle bayramliklarla sevindirmek istiyoruz...
Hepimiz biliyoruz ki bayramlık kıyafetlerin çocukların hayatında çok önemli bir yeri vardır, çocukluğumuzda bayramlıklarımızı başucumuza koyup uyuduğumuz zamanları hatırlayalım.
Hastanede kalan bir çocuk için bayramın ne kadar zor geçtiğini düşünelim, bu nedenle bu bayramda gelin onları biraz da biz mutlu edelim ve onlara aldığımız güzel giysilerle bayramda yalnız olmadıklarını hissettirelim...

0-18 yaş arası kız ve erkek giysileri alabilirsiniz. (Kız çocuklarına elbiseler, erkek çocuklarına şort-tişört şeklinde takımlar olabilir.) İsterseniz dilediginiz sayıda alıp asagidaki adrese göndererek bize ulastırabilirsiniz. (Yurtiçi Kargo Liman Şb. Alsancak-İzmir adresine Özlem ŞENGİR adına)
Kaç adet bayramlık alacagınızı burdan sürekli paylaşırsanız, biz de alınacak bayramlık sayısını güncelleriz, ihtiyacımız olan sayıyı, yaş ve cinsiyet grubuna göre burdan paylaşırız ki bayramlık alamayacak olan bir çocuk bile kalmasın...Hepimizin dilegi tüm hastaneye yetecek kadar bayramlığı toplayabilmek...

Ayrıca Behçet Uz Onkolojinin Servisinin aşağıdaki ihtiyaçlarına da cevap verip, yine çocuklarımızın sıkıntılarını giderebilir; zorlu hastane süreci birazcık da olsa kolaylaştırabilirsiniz:

- 30 yatak- yataklar çok kötü durumda,telleri çıkmış halde,altlarına battaniye sererek yatmak zorunda kalıyorlar.
- 12 televizyon- televizyonların hiçbiri çalışmıyor, ikinci el bile olabilir, uzun süre hastanede yataktan kalkamadıkları odalarından çıkamadıkları için tek eğlenceleri televizyon.
- Yoğun bakım odası için bir ofis tipi buzdolabı
- 12 vantilatör-ısıtıcı
- 1 çamaşır makinesi
- 30 çarşaf

Elektronik aletler ikinci el de olabilir,yeter ki bir süre de olsa çalışsın.



Hepinizin desteklerini bekliyoruz....

mutluolalim@gmail.com
www.mutluolalim.com



--

Mutlu Olalim Projesi
www.mutluolalim.com

29 Haziran 2011 Çarşamba

Bazuka / Murat Uyurkulak

"İnsan çocukken bir büyük saadet ülkesinde yaşıyor, sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor. Sonra büyüyor, büyüdükçe salaklaşıyor, salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı, bir nevi ölüyor. Çocuklukla yaşlılık arasındaki o dönem araf misali; kitabesi ağır mesailerle, küçük hesaplarla, kesif mutsuzluklarla yazılan bir mezartaşının gölgesinde azap gibi boktan hayatlar. Yetişkinler zombilere benziyor..."
2002'de yayımladığımız ilk romanı Tol, Bir İntikam Romanı'nın ardından, 2006'da Har, Bir Kıyamet Romanı gelmişti. Murat Uyurkulak bu kez hikâyeleri ile okur karşısına çıkıyor: Tutkular Kitaplığı; Kurtuluş On İki; Kuş Yuvası; Pembe; Aşk, Yalnızlık ve Bazuka; Şarap; Derviş; Kırmızı ve Gülsüm.




Murat uyurkulak'ın çeşitli yerlerde yayınladığı hikayelerin toplamı bir kitap.O kadar güzel ki bir günde bitiyor ki ben tatilde okudum.Şimdi bir kez daha okusam da tazelesem cümlelerimi diyorum.içindeki beni bitiren bazı cümleler şöle ; 



Aşk değil midir nihai ismimizi koyup bizi kendimize hamile bırakan, kendi kendimizi doğurmamızı sağlayan ve ortaya çıkan bebeği önce mucize sonra hilkat garibi, veya tam tersi kılan?

iki ekmek dedi funda, iki ne güzel bir sayıydı. bir lira dedi tahir, bir ne güzel sayıydı. beş lira uzattı funda, lira ne güzel bir paraydı. kasadaki hazneleri karıştıra karıştıra dört lira bulup uzattı tahir, kasa ne güzel bir aygıttı. teşekkür ederim dedi funda, teşekkür ne güzel bir kelimeydi. rica ederim dedi tahir, etmek ne güzel bir fiildi...

"İnsan çocukken büyük bir saadet ülkesinde yaşıyor. Sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor. Sonra büyüyor, büyüdükçe salaklaşıyor, salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı, bir nevi ölüyor. (...) Yetişkinler zombilere benziyor."


"Yaşlıların yetişkinliğin arafını unutmasına bunaklık diyorlar, çok yanlış, onlar unuttukça hatırlıyor."

Bu liste epey uzuyor siz okuyun bakalım siz hangilerinin altını çizeceksiniz.

28 Haziran 2011 Salı

Halikarnassos :)

Bir hafta o kadar güzel ve çabuk geçti ki hiç bitsin istemedik.Ama her güzel şeyin bir de sonu var işte ama geriye hos anılar kaldı , onlardan bir kaçı..

                                           tatil böle sakin bir şey işte:)

                                             bu evlere bayıldım.
                                    1 numaralı alışveriş mekanım oldu kendisi:)
                                                      :))
                                      böle cafeler de var bu memlekette:)
                                   bunlardan kedili olan artık benim:)
                          korkarsın binme diyen kocamı dinlemediğim için cok mesudum:)
                                          
                                Gülse Birsel'in bu kitabı tam da yazlıktı:))
                                           böle de bitti işte bu güzel tatil:))

14 Haziran 2011 Salı

Har Bir Kıyamet Romanı / Murat Uyurkulak

Murat Uyurkulak'ın okuduğum ikinci kitabı.Har'ı böle tanımlamış yayınevi; Bu ülke, ki Netamiye derler adına, ulu bir ejderhanın mide fesadından doğdu. Biz oradaydık, gördük her şeyi. Kıyametin yarım boy küçüğü bir alamet gündü. Yalan elbet, ulu falan değildi ejderha. Kanatlarından irin saçan, pespaye bir yaratıktı aslında. Hastaydı, uçarken kusuyordu sürekli. Şöyle son bir kez titredi, süzülürken ağzını açtı ve macunumsu fokurdak bir sıvıyı, uzun ince kilimler misali, kadim suyun ortasına seriverdi. Ejderha olgun bir armut gibi yere düşerken, macunkilim de hızla katılaştı, kabarcıklarından dağlar vadiler denizler hasıl oldu, bu ülke böyle vücut buldu.
Üzerinden her daim ekşi kokulu dumanlar tütmesi ondandır."
Yazar kitabında hayali bir dünya kurgulamış adı Netamiye!
Yakın tarihimizi fantastik kahramanlarla ve zeki cümlelerle aktarmış bize yazarımız.Birsürü yamuk insan ve onların hikayesi aslında bizim hikayemiz.
Ben Tol kitabını önce okuyunca daha yüksek bir performans bekleyerek okudum kitabı bu tabi ki birazcık hayal kırıklığı yaşattı bana.Naçizane tavsiyem Tol'u önce okuyun ve mutlaka okuyun.Yetenekli kalemi kahramaları cok iyi işlemiş.Fantastik öğelerden hoşlanmadığım halde cok sevdim bazı karakterleri.Neler yazabilirim bilmiyorum çünkü tarifi zor bir kitap.

"çizmeleriyle meşhur bir yazarın karıştırılmış romanlarını basınca, acil servisler kahkahadan tıkananlarla tıka basa doluyor.O romanlar ,hayat da kurtarıyor.bir kış gecesi,dağ başında bir istasyonda mahsur kalan yolcular, çizmeli yazarın kitaplarını sesli sesli okuyup gülerek donmakta kurtuluyor"kitaptan alıntıdır.

 Okunacak listenize Murat Uyurkulak Kitaplarını eklemeyi sakın unutmayın!!

7 Haziran 2011 Salı

Levrek, hamsi, kalkan... Kader anı Haziran!

Levrek, hamsi, kalkan... Kader anı Haziran!: "“Seninki kaç santim?” kampanyasının sonucu belli oluyor. Tarım Bakanlığı balıkların ve denizlerin geleceğine Haziran’da karar veriyor. İş işten geçmeden, balıklar tükenmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."

6 Haziran 2011 Pazartesi

Moda Sahili

Pazar günümüzü Moda da çimlere yayılmak, boğazı seyretmek; yani bol oksijenli birgün geçirerek değerlendirdik.

                           Çimlerden burayı epey kestikten sonra kendimizi orda bulduk:)


                                       


             iki kişi dışarı çıktık mı hiç yanyana fotomuz olamıyor diye kendi kendimizi çekme çabası:)

                                   

1 Haziran 2011 Çarşamba

Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın / Umberto Eco - J.C. Carriere

Senarist, tiyatro, sinema kuramcısı ve uygulamacısı ayrıca denemeci olan Jean-Claude Carriere ile (herhalde ünvanlarını saymaya gerek olmayan) Profesör Umberto Eco'nun sohbetleri "Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın" adıyla okurlara sunuldu. İki muhteşem entelektüel; kitap, okuma, bunlara yönelik alışkanlıklar, eğilimler ve bilgi üzerine konuşuyorlar. İkilinin kitap koleksiyonu merakına yönelik güzel şeyler de var kitapta..."İki sanat insanı, e-kitap'ın bildiğimiz kitabı yok edip etmeyeceğini tartışıyor. 

Kitapla haşır neşir biri olarak hatta bunun ticaretini yapan biri olarak elektornik kitabı kabul etmek istemiyorum.İki usta arasında ki bu keyifli sohbete dahil olmak güzel.Can yayınlarını bölyle bir seriyi başlattığı için tebrik ederim.
İki sanat insanı, e-kitap'ın bildiğimiz kitabı yok edip etmeyeceğini tartışıyorKitabın son konusu  ise özellikle bizim gibi sahafiye kitap satanların sıkça karşılaştığı hazin bir sonu masaya yatırıyorlar.
İnsan Öldükten Sonra Kütüphanesine Ne Olur?

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Tatlı Rüyalar Psiko - Absürd Romantik Komedi / Alper Canıgüz

Kitabı az önce bitirdim.Hemen paylaşayım ve hala okumayan var ise çok şey kaçırdığını bilsin ve koşup alsın diye yazıyorum..
Alper Canıgüz'ün okudugum 2.Kitabı ve görüyorum ki yanlış tercih yapmamışım.o kadar yerinde cümleler, argo sözcükler, küfürler bilimsel terimler kullanıyor ki insanı kendınden alıyor.
Konuyu kısaca şöle açıklayabilirim; bir profesör,bir hırsız,Fransız kökenli bir Türk, rüyalarıyla başı dertte olan bir adam ve bunlara eklenen başka karakterlerle herşeyin iç içe geçtiği aslında hepsinin tek birşeyin peşinde olduğu ama herkesin kendince bir hikayesi olan karışık gibi görünen sırdaışı bir hikaye ortaya cıkmıs.iyi ki de cıkmıs:)
Ben iki günde okudum o da iş yogunluğu sebebiyle bir solukta okunacak bir kitap herkes hemen okusun:))

www.afilifilintalar.com'u da ziyaret edin çete elemenlarıyla tanışın.)

26 Mayıs 2011 Perşembe

diyalog 3

Çaycı yeni çayını denenem için masama bırakmış..
Bende internette şu kaset senin bu kaset benim gezmekteyimmmm derken;
ÇaTT kapı bir müşteri gelir, müşteriye hoşgeldiniz denildikten sonra
Boommba gibi bir soruyla karşı karşıya kalınır.
Soru!!!!!! 
Siz de Kitap var mı?
İki saniye beklenir.
Yok.Ben DÜDÜKLÜ TENCERE LASTİĞİ satıyorum denir. ( Kitapçı olan eşimin yaşadığı trajikomik diyalog:))

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Aşk'la ebru sanatı

Eşimle ebru kursuna başladık ama öncesinde malzemelerimizi alıp evde kendımız birşeyler yapmaya çalıştık.İnatla öğreneceğiz.Bunun için her çarşamba yorgunluk demeden taksimde saat 11'e kadar çalışma yapıyoruz.Sonra yaptığımız eserlere bakıp gülüşüyoruz.Bir sanat dalı ile uğraşmak güzel birşeymiş:))bunlarda sanat eserlerimiz:))




Bloga yazmamak!!!

bloga yazmıyorum postların hepsi bilgisayarımda bekliyor.üşengeçlikten baska birşey değil.Halbuki işim kitap; okumayı sevdiğim kadar keşke yazmayıda sevebilseydim.

BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ

Buaralar birkaç kitabı bir arada okumaya çalışıyorum.sanırım birine konsantre olamamaktan birini bırakıp birine başlıyorum.sonra öbürüne geri dönüyorum falan bir karmaşa anlayacağınız.iş güç yoğunluk derken bir tanesini ancak biraz önce bitirebildim.
BİZİM Büyük Çaresizliğimiz – Barış Bıçakçı
kitabı sadece güzel ismi bile için okuyabilir insan.Ama benim kitap için düşüncem;
"Kusursuz tatlı bir anlatımla, evlerinde bir süre için kalmaya başlayan genç bir misafire aşık olan iki orta yaşlı arkadaşın öyküsünü, birinin ağzından dinledim."

Bitmemesini dilediğim için belki de bu kadar uzun sürdü okumam tam bir hafta..
Bu aksamda filmini seyredeceğim.ruhumu teslim alan bu güzel hikaye aklımdan cıkmadan..

24 Mayıs 2011 Salı

Sorular


Dükkanımda satılmayan bazı eşyalar var mesela Zenit marka fotoğraf makinesi,nazım hikmet şiiri,eski yapım lamba vs.ısrarla satılık mı diye sormayınız? ne isterseni
veririz gibi cümlelere de karnım tok arkadaşlar onlar benim:))

Diyeceksiniz ki bunlardan bize ne evet haklısınız ama paylaşıyorum işte:)

17 Mayıs 2011 Salı

Erken Kaybedenler / Emrah Serbes




şimdilerde tv'de behzat ç.adında dizisi oynayan yazardan muhteşem bir kitap daha:)
Bu haftam bu kitap sayesinde çok keyifli geçti.
5-14 yas erkek cocuk hikayelerinden oluşmakta kitap.hikaye sevmeyen ben bayıldım..
"Okurken gülmekten ağladığım; ayrıca kendimi 10-15 yaşlarında bi oğlan çocuğu sanmama yol açmış süper kitap. hem gençleşmek hem cinsiyet değiştirmek güzel deneyimdi. teşekkürler emrah serbes" işte böle bir kitap bu:)))

2 Mayıs 2011 Pazartesi

İstanbul Efendisi


İstanbul Efendisi Müsahipzade celal'in bir oyunu ama Engin Alkan günümüze çevirmiş pek de güzel yapmış.Şehir tiyatroları oyunu. 2 perde 2 saat 45 dakika sürüyor.Annem ve kuzenımle seyrettim.buarada onları da tiyatro dünyasına alıştırdım.
UZun zamandır bu kadar gülmemiştik.Bize çok iyi geldi.
BAYILDIM HAYRAN KALDIM O KADAR SÖYLÜYORUM.
Oyundan arda kalanlar Kostümler,Çağlar Çorumlu,Sevinç Erbulak,Engin Alkan,Zafer Kırşan harikaydılar.gülmekten yerlere yatırdılar beni bütün gece..
oyunun konusu ise; kızına uygun bir damat adayı bulmak için, dönemin batıl inançlarına bel bağlayan bir babanın gülünç durumu anlatılıyor.Bİr sonraki sezonda gidin görün gülme krizine girin...

25 Nisan 2011 Pazartesi

İşimi ve Karşılaştıklarımı Seviyorum

Sevdiğim bir işi yapıyorum.O Kadar seviyorum ki eşim bile artık kendi mesleğini bıraktı bu işi yapıyor.:)) Dükkanda akşama kadar 100’lerce okurla karşı karşıyayım.Bu demek oluyor ki 100 farklı karakter ve istekle karşılaşıyorum.Bunlardan bazıları bazen o kadar enteresan oluyor ki not ediyorum.bazıları gerçekten yıkıcı ,bazıları ise sizi gülme krizine sokabilyor.Bunları tek tek post edeceğim.Çok yakında fakat önce bunları yazdığım not defterimi bulmam lazım

22 Nisan 2011 Cuma

Buluşma Yeri / Kovaçeviç


OYunu dün akşam Sadabad sahnesinde seyrettik.
Oyunun konusu şöyle;Yaşam ve ölüm arasındaki incecik çizgiyi, iki dünyayı da görüp deneyimleyen Profesör karakteri üzerinden sorguluyor. Yaşamın ne denli sırlar ve yalanlar üzerine kurulu olduğunu ve ölümle birlikte bu sırların artık sır olmaktan çıkıp küçük itiraflara dönüştüğü öteki dünyayı da sahneye taşımışlar.
Koltuğunuza kurulmaya başladıgınız anda salondan içeriye bir düğün alayı giriyor ki görmeye duymaya değer.onlarla beraber oynayıp yerinize oturuyorsunuz ve oyun başlıyor.

Oyun genel itibari ile fazla diyalog olmasından kaynaklı ağır geçiyor.Fakat öle bir etki bırakıyor ki zira biz oyundan sonra epey konuştuk,müzikleri kim yapmış,oyunculuklar söyle iyidi böle iyiydi diye.biraz buruk ama keyifli bir oyundu.gidin,görün,duygulanın..

20 Nisan 2011 Çarşamba

Diyaloglar 2

-"cehenneme övgü"nün yazarından "cennete övgü" kitabını arıyorum sizde var mı?
-yok
-sadece yok mu diyorsunuz?
-nasıl yani? evet yok.
-anladım.

5 Nisan 2011 Salı

Sıfırnoktaiki'den Kainatın En Hızlı Saati

.
Beyoğlunda bir evin ikinci katında oynanıyor.2 perde 100 dk.
Oyunun konusu;Aslında 30yasında olup kendini 19. Yaş gününü kutlamaya hazırlanan Cougar, yaşlılığı bir takıntı haline dönüştürmüş sapık bir kişidir. genç erkekleri yaş gününü kutlama bahanesi ile evine davet etmekte, partinin sonunda eve çağırdıklarına acımasız bir son hazırlamaktadır.Fakat bu doğumgünü beklediği gibi bitmeyecektir.
Iraz Yontem ve Güçlü Yalcıner siz nasıl güzel bir oyuncusunuz.Hayran kaldım performansınıza..Oyunun genel itibari ile ikinci perde ilk perdeye göre daha güzeldi.Ama bir son var ki görülmeye değer.gidin görün

26 Mart 2011 Cumartesi

Karanlık İşler


Karanlık İşler oyunu devlet tiyatrolarında oynanmaktadır.Biz dün akşam cevahir sahnesinde izledik.OYunun konusu ise; İki dansçı kız,iki delikanlı,bir tefeci,bir azman fedai,binlerce dolar ve binlerce kahkaha diye açıklayabilirim ancak.
Gittik,izledik,beğendik.
Devlet tiyatrolarında da başarılı komediler görebilecekmişiz demek ki dedirtiyor.oyun sonrası alkış ve oyun içindeki bin kahkaha:))
üşengeçlik etmeyin gidin görün izleyin.Günün stresini atın evinize geri dönün:)

10 Mart 2011 Perşembe

Korku tüneli / Philip Ridley


Sıfırnoktaiki BEyoğlu'nda bir apartmanın ikincikatında oynanıyor.Dün akşam 21.00'de izledik.Oyuna bir tünelden geçerek yerlerinize oturuyorsunuz.Daha oyuncuları görmeden sizin için o süreçte başlıyor oyun.

oyun tamamen korkularımız üzerine. Çocukluktan beri taşıdığımız ve bir türlü kurtulamadığımız korkular. Uslu çocuk olmanın bile bizi kurtaramadığı korkular.
Çok iyi bir oyun. Çok iyi sahnelenmiş. Çok iyi oynanıyor. Bize seyredip hayran kalmak kalıyor.Banu Çiçek Barutçugil'e hayran kaldım.Muhteşem bir oyunculuğu var.
Ben bu grubun bir oyununu seyredip ikiniciyi görmeye gelmeyeni görmedim daha:))
Ayrıca Oyun biletleri de kitap yaracı şeklinde cok güzel :)
teşekkürler Ece Öz:)

4 Mart 2011 Cuma

Ay Hırsızı / Sunay Akın

Kitabı az önce bitirdim.Sunay Akın daha önce hiç okumamıştım.Ama burdaki hikayeleri beni benden aldı..

Cervantes ve Mimar Sinan hangi caminin inşaatında buluştu?
Enver Paşa’nın uçağı kaç kez düştü?
Piri Reis’in haritası Topkapı Sarayı’nda nasıl bulundu?
İstanbul Boğazı’nı yürüyerek geçen Attila Hülagü’nün sırrı neydi?
157 yıl yaşayan Zaro Ağa’nın Amerika seferi.
Atatürk neden hiç uçağa binmedi?
bunlar ve bunun gibi birçok hikaye bu kitabın içinde..
herbirinde tanıdık bir yüz tanıdık bir şiir tanıdık bır mekan buluyor ve hikayenın ıcıne daha cok gırıyorsunuz..
kısa kısa olması insanı sıkmadan keyifle yeni şeyler keşfettirmeye yolluyor..okuyun bence..


İş Bankası yayınlarından 240 sayfacık.şıp diye bitiveriyor.:) iyi okumalar 

26 Şubat 2011 Cumartesi

Düşüş

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Nahid Sırrı Örik’in “Sultan Hamid Düşerken” adlı romanından Kemal Bekir’in yazdığı, Engin Gürmen’in yönettiği Düşüş adlı oyunu dün akşam sadabad sahnesinde seyrettik.

Düşüş, ülkemiz tarihinde önemli bir sürece damgasını vuran İttihat ve Terakki’nin, 1908 yılından sonra yaşama ve yönetime egemen oluşunun sonuçlarını anlatırken, insanın toplumsal değişimler karşısındaki duruşunu eleştirel bir gözle, çok yönlü biçimde ele alıyor. Oyunda, İstanbul halkı huzursuzdur. Padişah II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimi sürerken, İttihat-Terakki Partisi’nin iktidarda olmasa da halkın üzerindeki etkinliği artmaktadır. Nitekim padişahın aldığı tedbirler bir işe yaramaz ve İttihat-Terakki Partisi II. Meşrutiyet’i ilan ettirir. II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, saray ve yeni yönetim yanlıları arasında çatışmalar başlar.
Eğer tarih merakınız varsa Abdülhamit döneminden bir kesit anlatan, bir kadının ülkeyi nasıl yönetebileceğini anlatan ilginç bir oyun izleyeceksiniz.Ben fazla tarih merakı olan biri değilim eşim istedi diye gitmiştik ama pişman çıkmadık.

17 Şubat 2011 Perşembe

Velev ki ciddiyim / Gülse Birsel

Dün aksam üzeri internetimde oluşan sorun yüzünden elimin altındayken kısa kısaymıs deyip başladığım ve aksamına eve götürüp okudugum ve biraz önce biten süper komik ve tespitlerle dolu bir ktiap.
ben daha önce hiç gülse birsel okumadım ama gerek gag gerek avrupa yakası bayılarak izlediğim tv programları idi.
ama meger kitapalrını da okurken sesli kahkalar attırabılıyormus..ben beğendim ama diğer kitaplarını okumam için gene böyle bir sıkılma anımı beklemem gerekebilir..


Yeryüzü belki geleceğe dair en umutsuz dönemini yaşıyor. Bu ülkedeki, bu gezegendeki insanlar arıza vermeye başladı! Birilerinin kurguladığı berbat bir senaryonun içinde saf saf oynayan aktörler olduğumuzu keşfediyoruz yavaş yavaş. Ve öfkeliyiz. Keyifler kaçık, tepeler atık! Uçlarımız sivrildi, birbirimize batıyoruz. Hepimiz, ne demekse, öteki tarafa, gıcığız! Ve en mülayim olanımız bile bizleri bu hale getirenleri bir eline geçirse, son yılların en popüler protesto gösterisindeki gibi, ayağından pabucunu çıkarıp kafalarına atıverecek! De, edebinden yapmıyor! Hala inanıyorum ki son gülen ve de en gevrek gülen, bu silahsız, işinde gücünde, sakin, ahlaklı, kibar, sessiz çoğunluklar olacak. Dolayısıyle bu kitabın kapağı aracılığıyla, kitabı alanlar adına, yani vekaleten, hali pür melalimize katkısı olan bütün kifayetsiz muhterislerin alnının ortasına, ayakkabımı çtooong diye fırlatıyorum! Mizah en iyi silah, en iyi ilaç... Son yılların popüler deyişiyle Velev ki ciddiyim, Velev ki ıskalamadım ve pabuç tam yerine ulaştı! Heheheheheh! Siz var ya siz! Düşüncesi bile içinizin yağlarını eritti değil mi?! O zaman artık biraz gevşeyip gülebiliriz. İyi okumalar!( arka kapak)

14 Şubat 2011 Pazartesi

Gizli Ajans Alper Canıgüz

Dünyanın, şahsına karşı kurulmuş bir komplo olduğuna inanan, genç ve avare metin yazarı Musa… Onun, hayatın her alanına derin ve samimi bir merakla yaklaşan,temiz kalpli ev arkadaşı Şaban… Diğer tarafta, gaddar bir kedi tarafından yönetilen, birbirinden tuhaf çalışanlarıyla bir reklam ajansı: Menekşe gözlü sanat yönetmeni Sanem, esmer ve seksi sekreterler Mehtap ile Sevilay, durmaksızın ağlayan yaratıcı yönetmen Çeşme ve dahası..
Birkaç saatte bitirdiğim alper canıgüz romanı.
o kadar akıcı, o kadar heyecanlı, o kadar komik ve o kadar eğlenceli ki, bittiğinde insan boşluğa düşüyor.
Evet sonu bir bayan olarak "hmmmsss" hissi vererek bırakıyor insanı ama erkekler nelere kadir görüyor insan!

13 Şubat 2011 Pazar

Acıbadem aromalı çikolatalı muffin














malzemeler:
3 adet yumurta
1 su bardağı sıvıyağ
1 su bardağı toz şeker
1 paket vanilin
1 paket kabartma tozu
3 damla acıbadem aroması
2,5 – 3 su bardağı un
1 su bardağı damla çikolata.
yapılışı:
yumurtaları ve şekeri çırpın.
sıvıyağ ve vanilini ekleyin.
kabartma tozu ve sıvıyağı da ekleyip iyice karıştırın.
akışkan bir hamur elde edince aroma ve damla cikolatayı ekleyin.
muffin kağıtlarına paylaştırın.
180 derece fırında 30 dakıka pişirin.


muffinleri arkadaslarımın ziyareti için yapmıştım.fotoğraf aysun arkadasıma ait:)

4 Şubat 2011 Cuma

ÖLüleri Gömün / Irwın Shaw


Devlet tiyatroları cevahir sahnesinde dün akşam izlendi.
konu itibariyle Savaş da ölen askerlerin gömülmek istememesi ile ilgiliydi.
Hem konu, hem de kadroda Musa Uzunlar ve Civan Canova'nın yer alması beklentilerimi çok yükseltmişti. Beğenmedim demek haksızlık olur ama çok beğendiğimi de söyleyemem.
Savaşa ve insan haklarına dair söyleyecekleri olan ve bunları vurucu bir şekilde söyleyip vermek istediği mesajı da sertçe veren ancak ortalara kadar didaktik ve sıkıcı bir üslupla ilerleyen oyun, sonlara doğru hareketlendi ve gerçekten müthiş bir finalle sona erdi. Açıkçası böyle bir final olmasa salondan hayal kırıklığıyla ayrılacaktım...

Bir de o kadar yüksek ses müzik ve silah patlama sesleri vardı ki bir süre sonra baş ağrısına sebep vermiştir emininm.Salona girer girmez sizi bir sis bulutu karşılıyor astım hastası olan birinin orda cok fazla kalabılecegını sanmıyorum bence önceden belirtilmeli..